11 Nisan 2012 Çarşamba

ÖNCE İNSAN



İnsan ve evren iki büyük olgudur..Biri, sırlarla dolu, diğeri keşfetmek isteği tutkusunda insan.İnsanın yaşadığı dünyada, evrenin sırlarına ne kadar ulaşılsa da, daha binlerce ve hatta belki milyonlarca bilinmezlik öylece beklemektedir..Güzel olan, insanın kendi yaşamı için gerekli olan, birçok sırrı keşfetmiş olmasıdır..
Bu yazı serisinde, insan ve evren kavramı felsefesi yalnızca bana aittir..Bir insanın bakış açısında oluşan, duygu ve düşünceler, her hangi bir kaynağa dayanmaksızın, bakir bir düşünüşün felsefesidir.İnsanın penceresinden evrene bakarken, olası varsayımların fikridir..
- Her şeyin bir nedeni vardır..
Çünkü evren bütün bilinmezliklere karşın bir denge üzerine kurulmuştur.Bu

dengeyi bulduğumuzda, evrenin sırları daha kolay çözülür.Bugün dünyamızın hareketlerini, somut kanıtlar ve fikirlere dayanarak çözdüğümüz bir çok konu vardır..Ay ve güneşin hareketleri, dünyanın dönüşü, hava katmanları, yer çekimi, hava hareketleri, yağmur kar,rüzgar gibi olaylar artık sır değildir..Keşfedilmiş, günü saati belirlenmiş ve mantıklı ilmi açıklamalar mevcuttur..Ay tutulması, güneş tutulması gibi doğa olayları, saniyesi saniyesine hesap edilebilmekte, ne zaman olacağı, neden olacağı bellidir..İnsanın yaradılış özelliğinde merak, büyük yer tutar..Keşfetme içgüdüsü her insanda vardır.
Ne var ki bu bilinmezlikler çözümsüz ve muğlak kaldığı devirlerde, devreye inanç girmiştir..İnanç ise din olarak insanlara yansımıştır.Yaratan ve yaratıcı kavramı, muğlak kalan soruların yanıtı gibi olmuştur.Dinlerin doğuş tarihleri, ilmin olmadığı çağlarda başlar..Çünkü 3/5 yüzyıllık geçmişimizde yeni doğan bir din yoktur.Bundan sonra da yeni bir din doğmayacaktır..Bilinmezlikler keşfedildikçe din kapsama alanından çıkmış, tarif edilir ve açıklanır duruma gelmiştir..Everenin sırları keşfedildikçe, bilinmezlik taşıyan konular birer birer, bu kapsama alanından çıkacaktır..Din ayrıca ''Din adamları'' diye adlandıran kişiler tarafından ilmin önünde çoğunlukla engel olarak konmuştur.Nedeni ise gayet bariz.İktidarı kaybetmemek, gücü elde tutmak ve buna benzer nedenler çoğaltılabilir.
Buna rağmen insanın keşfetme tutkusu önlenememiş ve araştırma devam etmiştir..Hem yaşanan dünyayı keşfetmek, hemde evrenin sırlarını incelemek merakı süregelmiş ve sürecektir..
- Her şeyin mutlaka bir nedeni vardır..Bütün bu bilinmezlikleri Allah'ın işi olarak yorumlamak elbette çok da inandırıcı olamaz.Bugün doğumun sırrını, zamanını ilim çözmüştür..Ama bilinmez olan ölümdür..Çünkü zamanı belli değildir.Nerede, nasıl, hangi zaman ve ne şekilde? Bu soruların yanıtı yoktur..Oysa insanoğlunun en çok korktuğu şey ölümdür..Bu korku, bilinmezliğin verdiği nedenle, yaratan ve yaratıcı kavramını en öne çıkarmaktadır.Doğaldır.
- Ne zaman öleceğim?
- Nerede ve nasıl?
- Peki ondan sonra ne olacak?
- Yeniden dünyaya gelecek miyim?
- Dünyadan başka yaşam var mı?
- Varsa nasıl bir yer?
- Varsa orada beni ne bekliyor?
Buna benzer birçok soru bilinmezliğin ögeleridir.Ama dediğim gibi, bütün bunların bir yanıtı olmalı..O halde yaratıcı ve yaratanın elinde olan şeyler..O'nun dileği ve isteği doğrultusunda gelişir.Yalnızca o bilir..Bu bilinmezlikler bakir kaldığı sürece din ve inanç hep olacaktır.Bu inancı yaratan yine insandır.En büyük etkense en korktuğumuz olgu, yani ölümdür..

MERKEZ
------------
Dinlerde''Yaratıcı'' merkezdir..Hangi yol veya evrenin sırrı bizi merkeze götürür.Bilinenler veya keşfedilenler bu merkezin bir parçası mı? Neden olmasın? Her şeyin ''Yaratan'' tarafından ve tek merkezden yönetildiği inancı yine insanlar tarafından kabul edilmemiş midir?İnsan unsurun yaşadığı duygular, yani iyilikler, kötülükler,acılar ve hatta savaşlar bu merkezden yönlendirilmiyor mu? Kabul gören bütün dinlerde ''Yaratıcı'' her şeye gücü yeten, tek hakim olarak kabul edilir.Bu bazen bir madde olarak şekillendirilsede, yani ''PUT'' gibi veya güneş, ateş, su gibi olgular olarak karşımıza çıktığı bilinir..Öte yandan ruhani olarak, görünmeyen bilinmeyen, görülmesi ve bilinmesi mümkün olmayan, hiç bir maddeye benzemeyen, hayal gücünün dahi ulaşamayacağı bir varlık olarak tanımlanmaktadır..Bu tasavvur edilemeyen ''Yaratan ve Yaratıcı'' tarafından evrenin kurulduğu ve o güç tarafından nizam ve bir düzen içine konulduğu, dinlerde vardır..
MERKEZ dememdeki neden bu..Ama mutlaka her şeyin bir nedeni olmalı..Bu soru hangi şartlar altında olursa olsun, insana merek ve araştırma tutkusu olmuştur..Dünyanın dönüşü, ekseni, yörüngesi ve doğa olayları ve bunlardan faydalanarak bulunmuş bir çok icat ve buluşun verileri, hesapları, mantığa uygun şekilde izahı mümkündür..Hava olayları, yağmurun ne zaman yağacağı, mevsimin ne zaman değişeceği, ne zaman fırtına eseceği bilinmektedir..Deprem olaylarının nasıl oluştuğu bilinmektedir.Ama ne zaman olacağı tahminler ölçüsünde kalmış ve buda bir doğa olayı olması nedeni ile, ilerde bilinmesi olasıdır..''Mümkün değil'' diye bir kavramı düşünmek bile bugün abestir..Bugün evrendeki bazı akıl almaz denilen şeyler, radyo dalgaları ve atmosfere ve uzaya yerleştirilen uydular insanlar tarafından keşfedilmiş ve yapılmıştır..Bu bir ölçüde yaşadığımız gezegenin sırlarının aralandığını gösterir..Gökyüzünde yalnızca kuşların uçmadığını bugün biliyoruz..Ben kendi düşüncelerimi ölçtüğümde, bütün bu sırların bir merkezi olduğunu ve bazı bulguların bilim ve ilimle uğraşan insanların bulacağını ve ulaşacağını düşünüyorum..Bir merkez mutlaka olmalı..Çünkü bütün canlıların bir çekirdeği ve merkezi var..

Dünya evrendeki yıldızlardan yalnızca biridir.Sayısını bilmediğimiz, milyonlarca yıldızdan biri.Bize en yakın olan ay, dünya özelliklerini taşımadığını şimdi biliyoruz.Canlı yaşamadığını kabul ediyoruz..Ama bu değildir ki, bu milyonlarca yıldızlara hiç canlı yaşamıyor..Böyle düşünmek aykırı..Yalnızca dünyada hayat olması mantıklı değil..
...
İslamiyette ve kitabı Kuran'da bir ayet var:
Yaratan için şöyle der:
''O'nun arşı su üzerinde idi''
-Ne demektir?
Kuran'daki Hut suresinin 7.Ayetidir..Yüce Allah kasdedilerek ''O'nun arşı su üzerinde idi'' demektedir.Elbette bu ayet bilinmez alemine ait.Yoruma da açıktır.İnançlarda bir ayetle ilgili değişik yorumlar yapmak yerine onu olduğu gibi kabul etmek inanç geregi sayılmıştır çoğunlukla..Hatta ''Günah'' kavramı veya inançtan şüphe etme intiba yaratır korkusuyla çekince olmuştur..Bununla beraber söz konusu ayetin içerdiği,bazı rivayetlere göre, yer kürenin üzerinde 7 gök tabakası vardır.Onun da üzerinde su denizi vardır.Onun üzerinde 8 büyük melek, onun üzerinde arş yani yaratanın kürsüsü vardır.Her tabaka arasında 500 yıl süren bir uzaklık mevcuttur..Tabi bu tür rivayetler bilime dayanmadığı için tartışılır.Mevcut evrenin üzerinde farklı bir alem olduğu ve farklı bir düzen bulunduğunu kabul etmek lazım..Çünkü henüz sır olan bu gizler ayınlatılmış değildir.Ancak Yaratana mekan seçmek, O'nu herşeyden ayrı düşünmek mantığına bir hayli terstir..Aykırıdır.Ve islamiyette O'nun zatı hakkında düşünmek doğru olmayıp, yarattığı şeyleri düşünerek alametini anlamak daha doğu olarak görülür..
Aslında Kuran daha çok sosyal konulu ayetleri içerir..Örneğin halkın içinde olmak..Halktan ayrı ve gayrı olmamak.Yetim başı okşamak..Dul kadınlara yardımcı olmak.Halk ne hissediyorsa onu hissetmek.Yardım etmek ve Allahın elçisi hz.Muhammed'in örneklerle anlattığı gibi, ihtiyarın su kabını taşımakÖksüzü ve yetimi kollamak kayırmak ve bunun gibi, o günün ve yerin koşullarına göre, sosyal yaşam biçimi..Hz.Muhammed kendisi de bunlara uyan, yaşamında bu düzende yaşayan bir insandı..Örneğin,kendi keçilerini sağan, kendi yırtığını diken, elbisesini yamayan, başkalarından bir şey istemeyen,yolculukta, kampta grup arkadaşları gibi sorumluluk alır, işçi gibi çalışır, taş kırar, kerpiç taşır ve misafirlerine ikramı kendi yapardı.Sosyal bir düzenin içinde yer alırdı..
Ama bu sosyal yaşam, evrenin sorularını aydınlatmaz.''İdare şekli'' gibi bir yöntemi içerir.''Sır'' olarak karşımıza çıkan ve insan mantığını zorlayan olaylar ''Allah'ın kitabında'' açıklık kazanmamıştır.Yalnızca ''Yaratan'' ''Her şeye gücü yeten'' ''Kainatın kurucusu'' olarak kendisini tarif etmiştir..''Biz istersek yoktan var ederiz'' gibi ayetler çoklukla bulunmaktadır..''İki dünya'' kavramı, yaşarken ve öldükten sonra, insan amelini düzenleyen ''Kötü'' ve ''İyi'' kavramını, ''Ceza ve Mükafat'' olgularını anlatan ayetler, örnekler vardır..Bu da yine hayat düzenini yönlendiren etkenler olarak algılarız..Günahın ve sevabın bir bedeli olacağını bilerek yaşamak inançların temel felsefesini oluşturur..
ACABA?
-----------
Kapıcı Ziya efendi bahçede kazdığı bir çukurun başında bana bir şey gösterdi..Orta büyüklükte gri bir taş..
Taşı parçalamış ve taşın tam ortasında, toprakla hiç bağlantısı olmayan, yumruk büyüklüğünde bir oyuk..Bu oyuk toprakla dolu..Siyah killi toprak.Bu gayet doğal elbette..Taş oluşurken o boşlukta toprak kalmış.Kim bilir kaç yıllar önce..Ama asıl işin insanı şaşırtan yanı, orada bir canlının bulunması..6/7 Cm.Büyüklüğünde bir solucan..Canlı ve yürüyor kımıldıyor..Taşın toprakla bir bağlantısı olup olmadığına baktık, yok..Etrafında delik veya çatlak yok..İnsan ister istemez merak ediyor..Bir canlının yaşaması için elzem olan şartlar orada mutlaka oluşmuş veya var ki, o solucan yaşıyor..Tabi bu canlının özelliğine de bağlı.Belli ki topraktan oluşmuş.Yoksa oraya girmesi mümkün değil.
Günlük yaşantımızda böyle şeylere raslamak mümkün..Solucan'ın doğal yapı ve özelliğini bilmiyorum.Araştırmadım da..Düz mantıkla düşündüklerimi yazmaya çalıştığımı daha önce belirtmiştim..Ama bunu gaip güçlere bağlamak istemiyorum..Mutlaka bir nedeni ve ilmi vardır.Mantıklı bir açıklaması olabilmeli.Çünkü ortada bir görüntü var ve bu gerçek..
..
Kimi zaman herhangi bir yerde, her hangi bir zamanda, yine her hangi bir işi yaparken, içimden sanki bu resmi daha önce yaşamışım duygusu güçlü bir şekilde gelir..Ben bunu çok yaşarım.Sanki bu resmi daha önce aynı şekilde yaşamışım.Bu farklı bir şehirde, hiç gitmediğim bir semtte, hayatta hiç girmediğim bir mekanda olur..Daha önce mantıken yaşamış olmam mümkün değil..Ama yaşadım..O kadar bariz bir şekilde hafızamda durur.''Acaba!! diyerek düşünürüm..Hatta bir arkadaşla berabersem sanki o da vardı gibi..Ama ne kadar düşünsem mantıki bir açıklaması yoktur.Çünkü bu yeri, mekanı hiç görmedim ve bilmiyorum..Bunu yalnızca ben değil, birçok insanın da yaşamış olduğunu sanıyorum..Çünkü çevremde bazı insanlara sorduğumda ''Evet'' bir iki kişi de olsa onaylıyor..Peki ne olabilir? bir hafıza yanılması mı? Çift yaşama olayı mı? ne demekse?..İlmi değil, ben öyle yorumluyorum..Yani hani fotokopi olur ya..Öyle bir fotokopi olmuş gibi bir olay mı?Ben şunu düşünüyorum..Hani ruhların ölmediği rivayeti var..Yeniden geliş inancında, ruhların başka bir bedende ''Diriliş'' inancı..''Acaba bu olayı ,başka bir bedende, bir zamanlar gerçekten yaşadım mı?''Olabilir..Belki ruhum bir zamanlar başka bedende yaşıyordu..Belki benim bedenimden çıkıp gittiğinde, yani öldüğüm zaman, bir başka bedenle aynı şeyleri yaşayamaz mı? olamaz mı? Çünkü buna o kadar çok uyuyor ki!.
Mevlana'nın şu anlatımı buna sanki buna örnek gibidir..O da bir düşüncedir elbette..Kanıt değil.
Ne demiş?

''Ben de cansız varlıkken öldüm,yetişip gelişen bitki oldum;Bitkiyken öldüm, hayvan biçiminde tezahür ettim.
Hayvanlıktan geçip öldüm, insan oldum.Öyleyse ölmekten korkmak niye? Hiç daha kötüye dönüştüğüm, alçaldığım görüldü mü?'' (Mevlana Celaleddin Rumi)
Böyle diyor..Tabi bunu değişik fikirler katarak yorumlamak mümkün..Ama ''Ruh Göçü'' yani ''Reenkarnasyon'' olayı gibi düşünmek de bir fikirdir..
''KUTSAL CEZA''
________

Özü ve sözü aynı olan bir insana hiç rastlamadım.Ben de dahil olmak üzere..Bir takım etkenler, insanı istikrarsız yapar..Bu nedenler çoğunlukla özeldir.İnsanın genel yapısı ile ilgili olduğu gibi, yaşamında amil olan etkenlerin, çıkar,bencillik, ailesini düşünme ve hatta duygusallık gibi çok çeşitlidir..Ama söz konusu olduğunda, toplumda ''Değer'' olarak kabul görmüş olay ve olguları sahiplenmek söz le de olsa, kişiliklerine uygun görürler..Doğruluk, fedakarlık, dürüstlük,iyilik gibi ulvi yeteneklerin sahibi olduklarını savunurlar..Örnegin; ''Önemli olan yüz güzelliği değil, iç güzelliğidir'' ''Para önemli değil, insanlık daha önemli'' gibi ve daha çoğaltacağımız örneklerle bunu destekleyebiliriz..Ama aslında dış güzellikte, para da insanlığın önünde tercih ettiğimiz şeyler olmuştur hep..Hatta böyle düşünmeyen kimi insanları, içimizden eleştirmişizdir.''Böyle düşünmeyen'' diyorum ''Böyle insanlar da var'' anlamında değil..Onların da başka konularda özleri ve sözleri birbiri ile çelişir..
İnsanoğlu olduğu gibi görünmekten hep kaçmıştır..Daha çok olmak istediği gibi görünmeyi yeğler..Çoğunlukla buna kendini de inandırmıştır..Hayatımda bir olay hariç, hiç kimsenin ''Ben kötüyüm'' veya
''Bencilim, çıkarcıyım'' dediğini duymadım..Dese de espridir veya kinayedir..Öte yandan en çok yalanı söylediği ve en çok kandırdığı insan ,yine kendisidir..Çünkü karşıda kişi, inanmak istediği kadarına inanır..Doğru bile olsa, eğer inanmak istemiyorsa inanmaz..Öz eleştiri yapmak, ama gerçekleri detayları ile hesap ederek bunu yapmak cesaret işidir..Korkarız.Bazı şeyleri düşünmekten korktuğumuz gibi korkarız..
Yukarıda ''Bir hariç'' demiştim..Onun hikayesi kırk yıl geçmesine rağmen, içimde özel bir yere koymuşum ve hiç unutmam..
Görevim icabı hayvan pazarına bakıyordum..Alım satım vergileri gibi devlet işleri..Görev yerim ilçe olmasına rağmen, bu işlerin merkezi gibiydi..Haftada bir gün kurulur ama, çok kalabalık olurdu..Uzun süre bu işe baktım..Yalnızca büyük baş hayvan gelirdi..''Sığır'' yani..Alıcı ve satıcıların dışında birde aracılar yani ''Cambaz'' tabir ettiğimiz kişiler vardı..Daha çok devreye bunlar girer..Pazarlığın havasına göre yön değiştirirler.Bazen satıcıdan yana gibi, bazen alıcıdan yana gibi davranırlar..Aslında önemli olan malın satılması ve alacakları komisyondur..
Uzun süre kaldığım için, onlar beni bende onları iyi tanırdım..
Yıllar sonra bu görevden ayrıldım.Tesadüfen bu cambazlardan birine rastladım.. Sait Amca..''Kürt Said'' denirdi..Ara sokağın birinde, üzerinde çizgili pijamsı, sokağın bir kenarında sandalyeye oturmuş..Çevrede fazla ev olmadığı için, çayırların içinde, yaşlanmış bir vaziyette gördüm..Daha sonra öğrendim, sokağın karşısında evi varmış ve hava almak için burada otururmuş..Tanıdım ve selam verip yanına vardım..Gözleri zayıf ve beni tam göremiyor..Bitkin, solgun..Yaşlı da!
- Said amca beni tanımadın mı?
- Yok oğlum, kimsin?
- Ali, hayvan pazarından vergici..
Hemen anımsadı..
- Ali bey sen misin ya? Kusura bakma iyice seçemiyorum..Hastayım..
- Geçmiş olsun neyin var?
- Ne yok ki? beş kez ameliyat oldum..Yürümek de, görmekte, konuşmakta hepsinde..
Biraz durdu, yanına çömeldim..Anlattı;
- Bize müstahak..Ettik şimdi de çekiyoruz..Memesi kör hayvanı, on kilo süt verir diye mi satmadık..Gözü kör hayvanı sağlam diye mi satmadık.Karnında yavru olan sığırları kesip pazarladık.Hangisini sayayım..Bunlar da az bana, kim bilir daha öte tarafta neler çekeceğiz..Benim gibi , benden beter oldu Tüccar Hasan, İsmail Onbaşı..Bilirsin bunları değil mi?
- Bilirim...
.......
Suç ve ceza..Veya kutsal ceza..Sait amca'nın dünya görüşü içinde öz eleştirisi bu..O bütün bu başına gelenleri ''Kutsal ceza'' kavramı içinde düşünüyor..Tabi şöyle de düşünülebilir..Hayvan pazarı ister istemez hijyen bir yer değil..Hayvanların pisliği ve hatta hasta hayvanların pek belli olmadığı bir ortam..Ben özellikle bunu hiç aklımdan çıkarmaz, ''Ağıl'' denilen yerlere girmezdim..Hem çok kokar, hemde hayvanların sıcaklığı beni rahatsız ederdi..Özellikle de yaz günleri..Güneşin altında..Söz konusu kişiler orada, üstü açık kepap çı tezgahlarından karınlarını doyururdu..Çünkü pazar kapanana kadar orada olurlardı..
BİRAZ DA MERAK!
----------
Evrenin gizleri, ilmin ve ilim adamlarının, uydu araçların yardımı ve çalışmaları ile, az da olsa aralanıyor.Her bulgu, bir başka varsayıma yönlendiriyor ilmi..Ben bu yazımda düz insan mantığı ile düşüncelerimi aktarırken, tabi ki ,merak ettiğim bazı şeyleri bulmaya aramaya çalışıyorum..Bu elbette çok fazla.''Neden? niçin?'' gibi sorular binlerce..Belki de daha da fazla..Bakın şimdi:
Geçen 50 yılda uzaya gönderilen süper teleskoplar sayesinde, astronomların evrene ilişkin bilgileri daha da artmış..Bilim insanlarının uzayda keşfettiklerinden bazıları, eğer Guinness Evren Rekorları'' kitabı olsa girecek vasıfta..
- Neler bunlar?
Bir yılı on saat: Evet yanlış değil..Böyle bir yıldız var..Sweep 10 adı verilen gezegen, güneşin sadece1,4 milyon km. Uzaklığında.Bu yüzden yıldızı etrafında çok hızlı dönüyor.Bu nedenle bir yılı sadece 10 saatde tamamlıyor..
Evrenin en büyük mantarı, şimdiye kadar keşfedilen en büyük gezegen.Dünyamızdan 14 ışık yılı uzaklıkta.
TrES-4 adı verilmiş.Parlak ve kendi atmosferinin uzantısı nedeniyle kuyruklu yıldız biçiminde görünüyor.































Güneş sisteminin en büyük gezegeni.Yani bilinen..Jüpiter'den 1,7 kat büyük..Ama TrES-4 ün içi boş..Kof daha doğrusu.Gezegenin yoğunluğu şu bildiğimiz şişe mantarı gibi..Bunların hepsi bilimsel bulgular..
Bir başka bulgu ise..Yine gezegenlerle ilgili..13 Milyar yaşındaki en yaşlı gezegen.Methusela..Adı bu..Bilmsel kodlamayla yani (PSRB.1620-26b) Böyle kotlamışlar..Bu gezegen dünyadan 8 Milyar yıl önce oluşmuş..Taolarak 12,7 Milyar yaşında..Yani evrenin büyük babası veya dedesi..
En genç gezegense,süper teleskopların keşfettiği, sadece 1 milyon yıl önce oluşmuş.Adı Coku Tau..
En ateşli gezegen hangisi? derseniz: Ona yaklaşmak bile mümkün değil.WASP-12b koduyla ve yüzey sıcaklığı tastamam 2.200 dereceyi buluyor..
En soğuk en dondurucu olanı ise, dünyadan 28 bin ışık yılı uzaktaki OGLA-BLG-3901 Koduyla anılan veya bulunan gezegen..Yüzey ısısı -220 derece..0 dan 53 derece sıcaklıkta yani..
.....
Binlerce gezegen olduğunu düşünürsek ve herbirinin ayrı özelliklere sahip olduğu varsaydığımızda, yazımın başında da söylediğim gibi, dünyamızdan daha yaşama elverişli gezegenlerin olmadığını düşünemiyorum..Mutlaka, çok daha iyi, yaşam koşulları daha güzel gezegenler mutlaka vardır..Bütün bunların merkezini güneş olarak kabule edersek, güneşe yakınlığı uzaklığı bu gezegenlerin özelliğini oluşturur.
KARA DELİK
-------------------
Dünyanın 2 milyar 700 milyon uzaklığında bulunan bir yıldız ''Kara Delik'' tarafından yutuldu.Bu olay ilim adamlarının, araştırmaları işinde var.Hatta uydu yardımı ile, izlendi ve görüntülendi..Mutlaka olağanüstü bir olay.Ama tespit edilmiş veriler içinde.NASA'nın Galeksy Evalation Exsplorer adlı uzay aracı tarafından tespit edildi.Kaydedildi..
Bu olay şöyle izah ediliyor:
Yoğunluğu güneşten en az 1 milyon kat büyük olan KARA DELİĞİN yıldızı yutması 138 gün boyunca izlendi.Sonuçları Natüre dergisinde yayınlandı.Araştırmanın şefi John Hopkins Ünüversitesinden, astronom
Suvi Gezari şöyle anlatıyor:
- ''Yıldızın bir kısmı KARA DELİĞİN içine çekilirken, kalan bölümü ve gazlar hızla dışarı atılıyor.''
İnsanın tüylerini diken diken eden, ürperten bu olay, bir canavarın insanı yutması gibi tahayyül edilebilir..Dünyanın da bir gezegen yıldız olduğunu düşündüğümüzde bunu düşünmek bile ne korkunç..Ama kesin olan bir şey var ki, KARA DELİK artık mevcut ve tartışmasız kabul edilmiş bir evren olayı..İnsanın aklına kutsal kitaplarda belirtilen ''Kıyamet'' inancı gelmiyor mu? Bu belki de milyon yıl sonra olacak bir olay..Bu günkü veriler KARA DELİĞİ yok etme ve kapatma duygusunu vermiyor insana..Ama çok uzun yıllar sonra belki bu sır da çözülür.Ancak onca yıla ulaşmadan, dünyaya vereceği zararlar, hatta bugün bile tartışılmıyor mu? Buzulların erimesi, mevsimlerin değişmesi..Peş peşe oluşan felaketler..Bütün bunların sebebi KARA DELİK olarak görülmesi tartışılıyor..
Ama biz yine de şunu söyleyebiliriz;
Din adamlarının tamamının birleştiği ve kutsal kitaplarda yazan ''Her şeyin sahibi Tanrı'dır..O her şeyi daha iyi bilir.'' Eğer insan buna inanırsa sanırım daha rahatlıyor..Ama kayıtsız şartsız bir iman olması gerekir..Böyle olduğunda, felaketler,endişeler ''Yersiz'' gibi görünüyor..Ama insanlık tamamen bu düşünce içinde olsaydı, sanırım evrenin sırları, icatlar, buluşlar, araştırmalar yapılmazdı..''Mülk sahibinin düzeni'' olarak, hiç bir şeyi düşünmeye gerek yoktur...
İNSAN




Devam edecek..



5 yorum:

  1. Yüreğine, kalemine sağlık kardeşim Ali...Güzel ve mükemmel bir yazı,harika bir anlatım...
    Sevgiyle

    YanıtlaSil
  2. Tanrı her yarattığı varlık üzerinde, uzun uzun düşünmüş… Bir ressamın, her fırça darbesinde, yarattığı eserin bütünlüğünü ve güzelliğini bozmamak için sarf ettiği gayrete benzer bir titizlikle, yaratmış tüm varlıkları ve evreni… Buna kimsenin şüphesi olduğunu sanmıyorum… Etrafına alıcı gözle bakan, her varlık, bu titizliğe ve gayrete muhakkak şahit olur, olmalıdır diye düşünüyorum… Düşünmek… Tanrının, biz insanoğluna, bahşettiği, paha biçilmez değer… Zekâmız… Nasıl kullanıyoruz peki biz bu değeri? İnsanoğlu bir çığ gibi, önüne gelen her şeyi yıkarak teşekkür ediyor Tanrıya! Doğayı… Hayvanları… Birbirimizi… Yakıp yıkıyoruz acımadan…

    Hep bir mazeretimiz vardır… Kendimizi kandırmaktan ne zaman vazgeçeceğiz… Önce insan olmayı ne zaman becereceğiz… İnsan olmak için sadece insan doğmak gerekmiyor, Basit şeyler de bellidir kişiliğimiz, insanlıkta neredeyiz? Önce insan olmalıyız… İnsanlığımıza yakışan insanlar… Neredeyiz nereye gidiyoruz? Etrafımıza ilgisiz, duyarsız ve bencilce bakmaktan ne zaman vazgeçeceğiz… Ve ne zaman düşüneceğiz, ne zaman konuşacağız insan gibi...

    Yaşamın güzellikleri yanında zor yanları da var şüphesiz. Yakınlarımızla ilişkilerimiz, çalıştığımız işle ve oradaki insanlarla ilişkiler, büyükşehirlerde yaşayanlar için trafik karmaşası, yapmak zorunda hissettiklerimiz, bize öğretilen ‘sen sınırlısın’ inanç sisteminin günlük yaşamdaki binlerce karşılığı ve toplumdan sürekli akan dengeden çıkmış duygular, bazen insanı çok zorlayabiliyor.

    Ama her şeye rağmen;
    Hanri Benazus’un kitabında yazdığı gibi…

    “-Gerçekten apayrı bir sanattır "İnsan Olmak..."
    -Bir anda kelimelerin kesildiği karmaşadır "İnsan Olmak..."
    -Tüm yaşamların birleştiğine inanabilmektir "İnsan Olmak."
    -Bilgisizlik evreninden gerçeğe bakmaktır "İnsan Olmak."
    -Birbirimizde aramaya başlamaktır "İnsan Olmak."
    -Gördüğümüz dünyanın gerçek olmadığını fark etmektir "İnsan Olmak."
    -Dolu dolu bir gönül sahibi olma durumudur "İnsan Olmak."
    -Dünyadaki insan sayısı kadar farklı güneşlerin doğup battığını, farklı dünyaların var olduğunu bilebilmektir "İnsan Olmak."
    -Farklı gözleri görmektir, beğenmektir, birbirinden farklı olan bu gözlere. Hem de hükmetmeden, zulmetmeden, sevgi ile bu gözlerin içerisine girmek, o yolculukta kendini aramak ve bulmaya çalışmaktır "İnsan Olmak."
    -Aklın yolunun bir olduğu bu evrende yer almaktır "İnsan Olmak."
    -Sevginin hiçbir şeye karşı duramayacağını anlayıp, tüm dünyayı, çevreyi sevgiyle kucaklamaktır "İnsan Olmak."”

    Sevgiyle ve insan olmak adına kardeşim Ali… Kalemin daim olsun…

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ömer Sabri bey, yorumunuz güzel. Fakat, Hanri Benazus dan yaptığınız alıntıyı kişinin ismiyle zikrederken;

      "Yaşamın güzellikleri yanında zor yanları da var şüphesiz. Yakınlarımızla ilişkilerimiz, çalıştığımız işle ve oradaki insanlarla ilişkiler, büyükşehirlerde yaşayanlar için trafik karmaşası, yapmak zorunda hissettiklerimiz, bize öğretilen ‘sen sınırlısın’ inanç sisteminin günlük yaşamdaki binlerce karşılığı ve toplumdan sürekli akan dengeden çıkmış duygular, bazen insanı çok zorlayabiliyor."

      Yorumunuzun bu bölümünün
      http://kendinedogru.com/once-insan-olmak/

      adresindeki yazının ilk giriş paragrafı olduğunu ve size ait olmadığını belirtmiyorsunuz?

      Neden?

      Sil
  3. Teşekkür ederim Ömer bey..Ellerine ve diline sağlık..Bu güzel anlatımın beni mutlu etti..Sayğılar sevgiler..

    YanıtlaSil
  4. Paylaşımlarınız çok güzel Macbook Servis olarak başarılarınızın ve paylaşımlarınızın devamını diliyoruz.

    YanıtlaSil